Miyomlar rahim düz kaslarından gelişen iyi huylu urlardır. Fibroid ya da leiomiyoma adı da verilen miyomlar, düz kas ve bağ dokusu içeren iyi huylu (kanser olmayan) kitlelerdir.
Kadınlarda en sık rastlanan iyi huylu tümörlerdir. 20-35 yaş arasındaki kadınların %20′sinde görülür. Yaş ilerledikçe, miyom görülme sıklığı artar. 35 yaş üzerindeki kadınların yaklaşık %40′ında miyom vardır.
Hormonal ve genetik faktörler miyom oluşumundan sorumlu tutulmaktadır. Miyomların yaklaşık % 40-50′sinde tümör spesifik kromozomal anormallikler tespit edilmiştir. Miyomlu hastalarda 12 ve 14.kromozomlar arasında translokasyonlara ve 7. kromozomda ve 12. kromozomda delesyonlara rastlanmaktadır.
Bu genetik değişiklikler dokunun östrojen ve progesteron gibi hormonlara cevabını etkiler. Muhtemelen geri kalan %60’ında da şu an için tespit edilemeyen genetik problemler söz konusu olabilir. Kanıtlar östrojen, progesteron ve miyomun büyümesi arasındaki ilişkiyi desteklemektedir.
Miyom gelişiminde erken menarş (erken adet başlangıcı), çocuk sahibi olmamış olmak, ilk doğumunu geç yaşta yapmış olmak ve infertilite risk faktörlerini oluşturmaktadır. Vücut kitle indeksinde artmayla miyomlar arasında ilişki olduğu bulunmuştur.
Miyomlar üreme çağında görülür ve menopozda geriler. Birinci derece akrabalarında miyom olanlarda miyom gelişme riski 2.5 kat artmış bulunmaktadır. Doğum kontrol ilaçları kullanımı ile miyomların ilişkisi tam netleştirilememiştir. 25-29 yaşları arasında doğum yapanlarda miyomların daha az görüldüğü bulunmuştur.
Miyomlar çok çeşitli bulgulara neden olmasına karşılık, çoğunlukla belirti vermezler. Uterin leiomiyomalı olguların %50′sinden az bir kısmında bulgu mevcuttur. Bulgular tek olabileceği gibi, birden fazla da olabilir. Bulgular, miyomun yerine, büyüklüğüne ve miyomların sayısına bağlıdır. Miyomlar aşağıdaki semptomlara (bulgulara) neden olabilir:
Miyomlarda kanserleşmeye çok ender rastlanır. Miyom dokularından gelişen sarkom türü kanserler oldukça kötü seyirli kanserlerdir. Miyomlu kadınların %0.5′inde ileri dönemlerde leiomyosarkom denilen kanser türü görülür. Novak’ın verdiği sıklık %0.7 iken; Montague ve arkadaşlarının 13.000 Miyomlu olguda yayınladığı sıklık %0.29′dur. Sarkomatöz değişikliğin gerçek sıklığını bulmak oldukça zordur. Ancak pek çok araştırmacı rahmin düz kaslarından gelişen kanserin var olan miyomlardan köken almadığını, kendi başına ve diğerlerinden bağımsız olarak geliştiğini ileri sürmektedirler.
Genellikle miyom tanısı rutin sağlık kontrolü ya da jinekolojik semptomları (bulguları) olan olgulara yapılan jinekolojik muayene ile konulur. Muayenede uterus tipik olarak büyük ve düzensizdir. Miyomları over (yumurtalık) tümörleri gibi diğer pelvik kitlelerden ayırt etmek için vajinal veya abdominal ultrasonografik muayene yapılır. Büyük miyomları bazen yumurtalığa ait kitlelerden klinik olarak ayırt etmek zor olabilir
BT (Bilgisayarlı Tomografi) ve MRI (Magnetik Rezonans Görüntüleme) gibi diğer görüntüleme teknikleri bu tür durumlarda kitlelerin ayrımında kullanılabilir. Vajinal ultrasonografik muayene altında yapılan endometriyal kaviteye (Rahim iç kısmına) aralıklı sıvı infüzyonu (sonohisterografi), submüköz ve intrakaviter miyomların saptanmasında kullanılan metottur.
Bu yöntem ile endometriyal polipler ile intrakaviter miyomlar birbirinden ayırılabilir. Sonohisterografi ve Histeroskopi submüköz miyomların boyutunu, intrakaviter, intramural büyümesini ve uterin kavite içerisindeki yerini saptamada oldukça etkindir. Üreterlere (idrar yollarına) bası olup olmadığını tespit etmek için İntravenöz Pyelografi (IVP) veya Renal Ultrasonografi yapılabilir.
Tedaviye karar vermeden önce şu sorular sorulmalıdır:
Miyomu kadın doğum muayenesi sırasında tespit edilen herhangi bir yakınması olmayan ve doktorları tarafından herhangi bir tedavi önerilmeyen hastaların endişelenmesine gerek yoktur. Bu hastaların aslında tüm kadınların da uygulaması gerektiği gibi 6-12 ay aralıklarla düzenli bir şekilde kadın doğum muayenelerini yaptırmaları gerekmektedir. Anormal kanması olan hastalarda tedavi öncesinde rahim iç tabakasının parça alınarak değerlendirilmesi gerekir.
Nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlar (mefenamik asit gibi) ve antifibrinolitik ajan (traneksamik asit) myoma bağlı aşırı kanamaların tedavisinde kullanılabilir. Adet dönemindeki kan kaybını traneksamik asit yaklaşık %50, mefenamik asit %35 oranında azaltır.
Düşük dozajlı doğum kontrol hapları miyom boyutunda büyümeye neden olmadan, adet dönemindeki kan kaybını önemli ölçüde azaltır ve hemoglobin değerlerini yükseltir.
GnRH analogları miyomların tedavisinde operasyon öncesinde kullanılabilir. GnRH agonistleriyle tedavinin amacı bir nevi medikal menopozdur. Sıcak basması, vajinal kuruluk, baş ağrısı, artralji, miyalji, uykusuzluk ve duygusal bozukluklar, depresyon, azalmış libido gibi yan etkiler görülür. Bu yan etkiler tedavinin kesilmesini takiben 3-6 ay arasında azalır. Bu ilaçların bugün için kullanılma nedeni cerrahi öncesinde seçilmiş olgularda hazırlık amaçlıdır.
Levonorgestrel Salgılayan İntrauterin Araç ( LNG-IUD) (Hormonlu Spiral) 12 haftalık gebelik cesametinden küçük miyomlarda adet dönemindeki kan kaybını etkili bir şekilde azaltır. Uterus kavitesinin LNG-IUD yerleştirilebilecek kadar bozulmamış ve şeklin aracı taşıyacak kadar düzgün kalmış olması gerekir. Cerrahi tedaviye alternatif olarak kullanılabilir. LNG-IUD (Hormonlu spiral) kullanan kişilerde kan değerleri önemli ölçüde artış göstermiştir.
Hastalar lekelenme tarzı kanamalar olabileceği ve adet kanamasının azalacağı ve hatta amenore (Adet görmeme) gelişebileceği konularında uyarılmalıdır. 12 ay sonunda vakaların %40’ında adetler kesilecektir. Düzensiz lekelenme tarzında kanamaların 3 ay süresince giderek azalacağı hakkında hasta bilgilendirilmelidir. Baş ağrısı, memelerde hassasiyet, şişkinlik ve cilt reaksiyonları görülebilir fakat çoğu zaman içinde kaybolur. LNG-IUD’ın (Hormonlu Spiralin) kullanım süresi 5 yıldır. LNG-IUD (Hormonlu Spiral) hastanın yaşam kalitesini düzeltir ve uzun süre kullanıma olanak tanır. LNG-IUD (Hormonlu Spiral) cerrahiye alternatif bir tedavi yöntemi olabilir. Aşırı kanama görülürse, araç çıkartılmalıdır.
Histerektomi (Rahimin ameliyatla çıkarılması) çocuk isteği olmayan, menopoza yaklaşmış ve konservatif tedaviyle yanıt alınamamış ve belirti veren kadınlar için kesin tedavi şeklidir. Histerektomi karından (açık), laparaskopik (kapalı) veya vaginal yolla yapılabilmektedir. Kişinin bireysel tercihlerinin de değerlendirilmeye alınması gerekir. Üreme kapasitesini koruma isteği hiç olmasa dahi, birçok kadın rahimlerini korumak istemektedirler.
Kadınlara tercihlerine saygılı olunarak tüm tedavi seçenekleri hastaya ayrıntılı olarak sunulmalıdır. Hastanın üreme kapasitesini koruma isteği varsa, miyomektomi ilk tercihtir. Miyomektomi karından, vajinal yolla, laparaskopi ile veya histeroskopi ile yapılabilmektedir.
Belirti veren miyomların tekrarlama riski yüksek olduğu için miyomektomiye daha çok hastalıksız bir dönem sağlayıcı tedavi gözüyle bakılmalı ve kadınlar mümkün olan en kısa sürede çocuk sahibi olmaları konusunda bilgilendirilmelidir. Her zaman sadece miyomun çıkarılması mümkün olmadığı unutulmamalıdır. Miyomun kesin olarak çıkarılıp çıkarılmayacağına ameliyat esnasında karar verilir
Üreme isteği olmayan ve uterusunun korunmasını isteyen birçok kadın için uterusu koruyan ve semptomları geriletebilen uterin arter embolizasyonu veya endometriyal ablasyon ve myolizis ve cryomyolisis gibi tedavi alternatifleri söz konusudur.
Uterin Arter Embolizasyonu (UAE): Bacakta, kasıktan geçen ana atar damara girilir. Kateter vasıtası ile rahime gelen atar damarlara tıkayıcı ajanlar (Jelatin spongelar ve polivinil alkol partikülleri) verilir. Toplam radyasyon maruziyeti 15 rad kadardır. İşlemden sonra myoma giden kan akımın durmasına veya azalmasına bağlı ağrı olabilir. Genelde 1 sonraki gün hasta taburcu edilir. 3 ay sonra hastaların kanama yakınmalarının %83, ağrılı adetlerin %76 azaldığı görülmüştür. Bu işlem gebe kalabilme beklentisi olmayan kadınlarda kullanılmakla birlikte gebe kalabilirlik üzerine etkileri tam olarak tanımlanmamıştır. UAE sonrasında gebelikler de bildirilmiştir. Ancak rahimin rüptürü (yırtılması) riski mevcuttur.
Manyetik rezonans (MRI) ile yönlendirilmiş odaklanmış ultrason: Gebelik isteyen kadınlara önerilmez. MRI ile istenilen dokuya tam hedef alınması sağlanır. Fokal bir nokta üzerine ultrason enejisi hedeflenerek protein denatürasyonu ve miyom dokusunda hücre ölümü sağlanır.
Gebelikte, miyomların klasik olarak büyüdüğü bilinir. Ancak, bazı geniş çalışmalarda bazı miyomların büyüdüğü, buna karşın bir kısmının ise değişmeden kaldığı ve hatta küçüldüğü gözlenmiştir. Yani gebeliğin miyomlar üzerine değişken ve tahmin edilemeyen bir etkisi olmaktadır. Bugün için gebelikte miyomların büyük bölümünün (%69) büyümeden kaldığı düşünülmektedir. %5 hastada gebelik sırasında miyomlarda hızlı hücre ölümleri olabilir yani dejenere olabilirler.
Bu durum ciddi ağrıya ve bazen hastaneye yatışa neden olur. Gebelikte büyük olmayan miyomların belirgin zararı yoktur. Ancak, büyük miyomlar çocuğun başının doğum kanalına girmesine engel olabilecek bir lokalizasyonda olabilir. Miyomlar düşük ve erken doğum riskini artırabilir. Miyomların Placenta previa (bebeğin eşinin rahim kanalına yakın olması veya kanalı tamamen kapatması), sezaryen operasyonu ihtimalini ve doğum sonrası kanama riskini arttırdığı bilinmektedir.
Gebelik öncesinde miyomektomi ameliyatı olanlarda doğum eylemi sırasında düşük bir ihtimal olsa da uterin rüptür (uterusun yırtılması) riskinin bilinmesinde fayda vardır.
Sezaryen sırasında miyom çıkarılmasını çoğu hekim tarafından tercih edilmez. Bunun nedeni gebe uterusunun aşırı derecede kanlanması ve bunun sonucunda çıkarılan miyom yerinden kanamanın durdurulamaması riskidir. Kanamanın durdurulamaması sonucu rahmin alınma (Histerektomi) riski olabilir. Eğer, miyom rahmin dış duvarında ve özellikle saplı ise sezaryen sırasında alınabilir. Daha derinde yerleşmiş olan miyomların ise ancak bu konuda deneyimli olan cerrahlar tarafından alınmaları önerilir.
2004 yılında Kuşadası devlet hastanesinde sizin sayenizde hayata döndüm .Endometriosiz ameliyatı olmuştum Ozaman teşekkür etmiştim ama tekrardan size çok teşekkürler Çok ilgilenmiştiniz Sonsuz teşekkürler Üzeyir bey.
Her iki doğumumda da kendisinin engin tecrübeleri ilgi ve hassasiyeti yoluma ışık tuttu ilk doğumum normal ikinci doğumum ise 11 yıl aradan sonra normal doğum ile başlayan ancak zorunlu olarak spinal sezaryen ile sonlanan bir operasyondu.Tecrübesi ve Zamanında müdahalesi sayesinde bebeğimiz hayata tutundu. Kendisine minnettarım.
Tedavim sırasında içten ama profesyonel tavırları ile beni korkularımdan uzaklaştıran,ameliyat öncesi,sırası ve sonrasında son derece titiz davranan ve çok kısa sürede sağlığıma kavuşturan Sayın Üzeyir KALKAN'a çok teşekkür ederim. Türk Tıbbına başarılarıyla hizmet edeceğine inandığım Dr.Üzeyir KALKAN'ın adını duyacağımıza inanıyorum.Teşekkürler.