Her ailenin istediği zaman, istediği sayıda çocuk sahibi olması anlamına gelen aile planlaması her birey için haktır. Aile planlaması yöntemleri geleneksel yöntemler ve modern yöntemler olarak incelenir:
Geri Çekme Yöntemi: Bilinen en eski yöntemlerden biridir ve ülkemizde en sık uygulanan yöntemdir. İlişki esnasında erkeğin boşalmadan hemen önce penisi geri çekmesinden ibarettir. Başarısızlık oranı çok yüksektir. Erkeğin kendini kontroldeki zorluk ve kadının orgazmının çoğu kez yarıda kesilmesi önemli dezavantajdır. Güvenilir bir yöntem değildir.
Temas Sonrası Duş: Teorik olarak temas sonrası su veya sirke ile yapılan duşun spermleri vajenden uzaklaştırabileceği düşünülmekte ise de, temastan 90 saniye sonra bile spermin rahim ağzından içeri girebildiği gösterilmiştir. Etkin bir yöntem değildir.
Emzirmenin Uzatılması: Doğum sonrası emziren kadınların yumurtlamanın engellenmesi nedeniyle daha az doğurgan oldukları bilinmekte ve emzirmenin uzatılarak gebelikten korunma çok eskiden beri uygulanan bir yöntemdir. Düzenli ve sık sık emziren ve adet görmeyen kadınların doğum sonrası ilk 6 ay uygulayabilecekleri bir yöntemdir. Daha sonraki dönemlerde etkinliği giderek azalmaktadır.
Kondom (prezervatif): Lastik ve latex'den yapılmakta cinsel ilişkiden önce penise geçirilerek spermin vajende teması önlemektedir. Dünyada ve ülkemizde çok yaygın uygulanmaktadır. Kondomların en büyük avantajı aynı zamanda cinsel temasla bulaşan hastalıklara koruyucu özelliği olmasıdır. Bu nedenle, birden çok partneri olan veya şüpheli ilişkilerde özellikle önerilmektedir. Dezavantajı, muhtemel olarak temas esnasında alınan zevkte kısmi azalma olmasıdır. Kullanmadan önce kondomun şişirilerek test edilmesi ve kondoma ek olarak spermisit kullanılması etkinliğini ve başarı yüzdesini arttıracaktır.
Spermisit Ajanlar: Spermisit vajinal jel, krem ve fitil hem kimyasal olarak sperm öldürücü etkisine hem de spermlerin rahim ağzından geçmesi için mekanik bariyer etkisine sahiptirler. Cinsel temastan belirli bir süre önce vajene yerleştirilirler. Kondom veya diyafram ile birlikte kullanıldığında etkinlik oranı artmaktadır.
Takvim Yöntemi: Bu yöntem yumurtlama döneminde cinsel temas yapılmamasından ibarettir. Aslında yumurta ömrü 12-24 saat spermin ise 36-48 saat olduğunda beklenen yumurtlama döneminden 3 gün önce 3 gün sonra yapılacak cinsel perhizin teorik olarak etkili olması beklenmektedir. Ovulasyon (yumurtlama), bazal vücut ısısı izlenerek veya kan LH seviyesi saptanarak yapılabilir ise takvim yönteminin başarısı arttırılabilir. Yine de modern çağda güvenilir ve etkili bir yöntem olarak önerilmemektedir.
Doğum Kontrol Hapları (Oral Kontraseptifler): Doğum kontrol hapları 30 yılı aşkın bir süredir piyasada olan, bugün dünyada 60 milyon kişi tarafından kullanılan güvenilir ve etkili bir kontraseptif yöntemdir. Doğum kontrol hapları, sentetik olarak estrogen ve progesteron hormonlarını içermekte ve 21 veya 28 adet hap içeren kutularda piyasada satılmaktadır. Günümüzde kullanılan doğum kontrol haplarının yan etki ve risklerinin azaltılması amacıyla estrogen ve progesteron miktarları azaltılmış ve yeni progestinler geliştirilmiştir. Bugünkü doğum kontrol hapları, yirmi yıl öncesine göre 3-5 kez daha az estrogen ve 5-10 kez daha az progestin içermektedir. Doğum kontrol haplarının teorik etkinliği çok yüksektir. Başarısızlık oranı %0.1 (binde bir) dir. Ancak, kullanım hatalarına bağlı olarak bir yılın sonunda başarısızlık oranı %3'ü bulmaktadır. Başarı oranında düzenli kullanım önemli rol oynamaktadır. Doğum kontrol haplarının gebeliği önlemedeki en önemli etki mekanizması, yumurtlamayı engellemesidir. Bu hipofiz bezinden salgılanan ve yumurtalığı uyaran follikül stimule edici hormon (FSH) ile luteinize edici hormonun (LH) salınımını engellenmesi ve dolayısıyla yumurtanın gelişiminin önlenmesiyle olmaktadır. Ayrıca haplardaki progestin hormonun etkisiyle rahim ağzındaki mukus kalınlaşmakta ve spermin geçişi engellenmektedir. Progesteron hormonu, döllenmiş yumurtanın yerleştiği rahim iç tabakasını inceltmekte ve tutunmasını engellemektedir. Son olarak tüplerin hareketi ve yapısındaki değişiklikler nedeniyle yumurtanın tüplerden uygun şekilde taşınması önlenmektedir.
Yeni düşük doz estrogen (30 micro gr) ve özellikle yeni jenerasyon progestin içeren hapların, kardiovasküler sistem üzerine hiçbir olumsuz etkileri olmadığı hatta lipid ve kolesterol üzerine olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir. Eski yüksek doz haplarda %5 oranında hipertansiyon görülmekte iken yeni düşük doz haplarda zaman zaman tansiyon yükselmeleri görülebilmekle beraber klinik olarak anlamlı bir hipertansiyon rapor edilmemiştir. Hatta hipertansiyonu olan hastalarda bile kontrollü olmak şartıyla kullanılabilmektedir.
Eski yüksek doz estrogen içeren haplarla glukoz toleransı bozulma kan insulin ve şeker seviyelerinde artış görülebilmekteydi. Yeni düşük doz estrogen ve yeni progestin içeren haplarda bu etki görülmemekte şeker hastalığında bir artma gözlenmemektedir. Hatta şeker hastaları dahi kontrollü olmak şartıyla doğum kontrol haplarını düzenli olarak kullanabilirler. İnsüline bağımlı şeker hastalarında, doğum kontrol haplarının tromboz arttırıcı etkisi söz konusu olduğundan bu hastalarda başka bir kontraseptif yöntem önerilmesi uygundur.
Karaciğerin akut hastalıkları ya da safra yollarının tıkalı olduğu hallerde haplar kullanılmamalıdır. Siroz ya da geçirilmiş bir sarılık, doğum kontrol hapları ile yeniden aktive olmamaktadır.
Bulantı, memelerde hassasiyet ve kilo alma rahatsız edici yan etkiler olmakla birlikte düşük doz yeni haplarda görülme sıklığı azdır. Kilo alımı genellikle diyet kısıtlaması ile ayarlanabilmektedir. Chloasma denilen yüzde gebelik maskesi %5 oranında görülebilmekte iken düşük doz estrogen içeren haplarda nadir görülmektedir.
Depresyon çok nadir görülen bir etki olmakla birlikte depresyonda olanlara doğum kontrol hapı önerilmemektedir.
Doğum kontrol hapı bırakıldıktan sonra gebe kalmada kısa süreli bir gecikme olabilmekle beraber hap bırakıldıktan sonra oluşan gebeliğin seyri normal gebelikle aynıdır. Anomalili bebek doğurma ve düşük şansında artış olmamaktadır.
Düşük dozlu hapların güvenilirliği nedeniyle hap kullanan hastaları yılda bir kez kontrolden geçirmek yeterli olmaktadır. Başlangıçta iyi bir fizik muayene, kan basıncı ölçümü, idrar tahlili, meme muayenesi, karaciğer fonksiyon testleri, pelvik muayene ve PAP smear yapılması gereklidir. Risk faktörleri olan kadınlar 6 ayda bir görülmelidir. Yan etkiler olduğunda doktora danışmalıdır.
Klinik Problemler: Hap kullanan hastalarda özellikle ilk 3 ayda ara kanaması görülebilmektedir. İlk ayda %10-30, 3 ayda ise %1-10 arasında ara kanaması görülmektedir. Çoğunlukla 3 aydan sonra kendiliğinden kaybolmaktadır.
Hap kullananlarda adet görmeme %1'in altında görülmektedir. Uzun yıllar kullanımdan sonra bu oran %5'e çıkabilmektedir. Hasta bu durumdan rahatsız değilse gebeliği ekarte etmek şartıyla ilaca devam edilebilir. Başka bir hapa geçmek de çoğunlukla sorunu çözmektedir.
Kilo alımı düşük dozlu ve yeni progestin içeren haplarda genellikle problem olmamaktadır. Bununla beraber diyet ve egzersiz miktarı göz önünde bulundurulmalıdır.
Düşük doz haplar yüzde sivilceye neden olmadıkları gibi özellikle akneli hastaların tedavisinde bu haplar önerilmektedir
Karaciğer metabolizmasını etkileyen rifampin, phenobarbital, phenytoin, karbamazemapin gibi ilaçlar ile birlikte alındığında doğum kontrol haplarının etkinliği azalmaktadır.
Migreni olan hastalarda düşük doz doğum kontrol hapları kullanılabilir. Bununla birlikte nörolojik bulguları olan migren hastalarında, doğum kontrol haplarının kullanılmaması uygundur.
Doğum kontrol hapları kan pıhtılaşması riski olan kalp hastalarında kullanılmamalıdır.
Son yıllarda sigara içmeyen sağlıklı herhangi bir risk faktörü olmayan 40 yaşın üzerindeki kadınlarda da düşük dozlu hapların kullanılması gündeme gelmiştir. Bu uygulama menopoza kadar olan geçici dönemde hem bu hastalarda doğum kontrolü sağlayacak hem bu dönemde sık görülen düzensiz kanamaların yerini düzenli adetler yer alacaktır. Hepsinden önemlisi bu yıllarda kullanılacak doğum kontrol hapı kemik yoğunluğunda artışa neden olacak ve ileride oluşacak osteoporozun engellenmesinde önemli bir adım atılmış olacaktır. Dolayısıyla 40 yaşın üstündeki sigara içmeyen sağlıklı kadınlarda günümüzün düşük dozlu güvenilir hapları bir alternatif olarak sunulmaktadır.
Rahim İçi Araç (RİA, Spiral): Modern ve etkin kontraseptif yöntemlerden olan rahim içi araçların (RİA) kullanımları yeni olmakla birlikte, rahim içine yerleştirilecek bazı maddelerin gebeliği önleyebileceği Hipokrat zamanından beri bilinmektedir.
RİA' ların etki mekanizmaları şöyle özetlenebilir:
RİA' lar hormonları etkilemez, ovülasyon devam eder.
RİA, rahimde yabancı cisim reaksiyonu oluşturmakta, spermleri etkisiz hale getirmekte, eğer döllenme olduysa döllenmiş yumurtanın rahime yerleşmesini engellemektedir.
Bakır içeren RİA'lar yabancı cisim reaksiyonuna ek olarak, bakırın servikal mukusa etkisi ile sperm geçişini bozması, spermi ve döllenmiş yumurtayı yıkıma uğratması veya endometriumu (rahim iç tabakasını) bozarak, döllenmiş yumurtanın rahime yerleşmesini engellemesi söz konusudur.
RİA'ların teorik etkinliği %95-99'dur. Dışarı atılması %5-12'dir. Bu gibi durumlar, çoğunlukla RİA’yı taşıyamayacak şekil bozukluğu, miyomu olan rahim yapılarından veya RİA’nın uygun yerleştirilmemesinden kaynaklanmaktadır.
Kanama: RİA uygulandıktan sonra özellikle ilk birkaç ayda lekelenme biçiminde ara kanama ve adet miktarında artma görülebilir.
Ağrı: RİA uygulananlarda en sık rastlanan ağrı türü özellikle uygulamayı izleyen 5-10 dakika içinde hissedilen kramp şeklinde ağrı olup rahime yerleştirilen yabancı cismi atmak için gösterilen reaksiyona bağlıdır. Aynı tür ağrı adetler sırasında da oluşabilir. Bu ağrı hekim tarafından önerilecek ağrı kesicilerle giderilir.
Enfeksiyon: RİA ile ilişkili enfeksiyonlar, genellikle steril olmayan şartlarda RİA takılmasına bağlıdır. Takılmadan önce var olan infeksiyon, RİA ile kötüleşebilir. Bu nedenle öncelikle infeksiyon tedavisinin tamamlanması ve steril şartlarda RİA’nın takılması gerekir.
RIA takıldıktan birkaç ay sonra görülen infeksiyonlar daha ziyade cinsel temasla bulaşan hastalıklarla ilgilidir. Bu nedenle RİA'lar, birden fazla partneri olan, cinsel temasla bulaşan hastalıklar için riskli olan kadınlara takılmamalıdır. Zira oluşan infeksiyon, bu hastalarda üst genital sisteme yayılabilmektedir.
RİA takılmasının sakıncalı olduğu durumlar:
RİA takılmadan önce hastaya yeterli eğitim verilmeli hastanın RİA için uygun olup olmadığı araştırılmalı ve iyi bir jinekolojik muayene yapılmalıdır. RİA'nın adet kanamasının son günlerinde takılması avantajlıdır. Bu dönemde gebelik olasılığı yok sayılır, rahim ağzı yumuşak ve açıktır. RIA takılması için uygun bir zamanlamadır.
Modern bakırlı RİA'lar, yakınma ve yan etki olmadığı takdirde 5-10 yıl kullanılabilir ve gebeliği etkili bir şekilde önler.
Hormonlu Rahim İçi Araç (MİRENA): Güvenli ve uzun süreli bir korunma sağlayan yeni bir doğum kontrol yöntemidir. Mirena, bir tür hormon salan küçük bir silindir ve buna bağlı T-biçimli bir plastik kısımdan oluşmaktadır. Yumuşak, esnek plastik malzeme ve T-biçimi, rahim boşluğunda güvenli bir konumda durur. Mirena, hissedilmez ve ilk günden içerde kaldığı 5 yıllık sürenin sonuna kadar çok yüksek bir doğum kontrolünü garanti eder. Bu sistem, tüplerin bağlanması kadar güçlü bir gebelikten korunma etkisi sunar. Gebelikten korunma, Mirena’nın yerleştirilmesinden hemen sonra başlar.
Mirena, dünyada 14 milyondan fazla kadın tarafından kullanılmaktadır.
Mirena, öncelikle doğum kontrol amaçlı kullanılmaktadır. Ancak kullanımı sırasındaki adet kanamaları daha zayıf ve daha az ağrılı olarak gerçekleşeceğinden, bu yöntem şiddetli ve ağrılı adet kanamalarının tedavisi için de uygundur.
Mirena’nın yaptığı değişikliklerin tamamı geri dönüşlüdür, çıkartıldıktan kısa bir süre sonra değişiklikler normale döner ve ilk adetten itibaren gebe kalma olasılığı doğar.
Salgılanan günlük doz miktarı çok düşük olduğundan, Mirena kullanımı sırasında yumurtalıklar genelde etkilenmez.
Bu yöntemin adetleri azaltan hatta bazen tamamen ortadan kaldıran yönü, tıbbi açıdan herhangi bir sorun yaratmadığı gibi kansızlığı da engeller. Rahim kanseri oluşumunu azaltıcı bir etkiye de sahiptir.
Mirena, ancak bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından yerleştirebilir. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı, öncelikle RİS kullanımına bir engel bulunmadığından emin olmak amacıyla bir jinekolojik muayene yapacaktır. Rahim ağzının, yerleştirme işlemini kolaylaştıracak en geniş konuma sahip olduğu adet kanamasının ilk günlerinde yerleştirilir. Doğum sonrasında ise 6 hafta sonra yerleştirilebilir.
Cilt Altına Yerleştirilen Kapsül, Norplant (IMPLANON): Progesteron hormonu içeren silikon, yavaş salınımlı bir kapsülden oluşan bir aygıttır. Bu kapsülden ilk yıl daha fazla olmak üzere belirli miktarda progesteron hormonu salınmakta ve sistemik dolaşıma katılmakta ve 3 yıl süreyle gebelikten korumaktadır. Bu aygıt, ön kolun iç yüzüne kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından küçük bir cerrahi işlemle yerleştirilmektedir. Etki mekanizması şu şekildedir: Hastaların %33'ünde yumurtlamayı engellemektedir. Ayrıca rahim ağzındaki sıvının kalınlaşması spermlerin geçmesi için uygunsuz bir ortam oluşturmaktadır. Progesteron hormonu döllenmiş yumurtanın yerleşeceği rahim içi tabakasını uygunsuz bir hale getirmektedir.
İmplanon kullanılmaması gerekli durumlar:
İmplanon, kullananlarda sıklıkla ara kanamaları görülmektedir. Bir yıl içinde hastaların %60'ında ara kanama görülmektedir. Bu durum, İmplanon’un en önemli dezavantajıdır. Ayrıca baş ağrısı, akne, kilo alma, memelerde hassasiyet gibi yan etkiler de görülebilmektedir.
Üç Aylık İğne (Depo Provera): 3 ayda bir kalçadan yapılan injeksiyonla uygulanan 150 mg progesteron hormonu içeren bu preparatlar da norplantla (implanon) aynı etki mekanizması ve benzer yan etkilere sahiptir. Ara kanaması, memelerde hassasiyet, kilo alımı ve depresyon en önemli yan etkilerdir. Adetin ilk beş gününde ilk injeksiyon uygulanır ve 3 ayda bir tekrarlanırsa çok etkili bir doğum kontrol yöntemidir.
Cerrahi Sterilizasyon: Özellikle gelişmiş ülkelerde son zamanlarda gittikçe yaygınlaşan, erkekte spermlerin geçtiği kanalın, kadında ise yumurtanın geçtiği tüplerin cerrahi olarak kapatılması ile gerçekleştirilen çok etkin bir yöntemdir. Ülkemizde 1983 yılında çıkarılan kanunla hem erkekte hem kadında cerrahi sterilizasyon yasal hale gelmiştir.
Erkekte Cerrahi Sterilizasyon (Vazektomi): Vazektomi uygulanacak erkek, yöntemle ilgili iyice aydınlatılmalı ve yöntemin geriye dönüşsüz olduğunun altı çizilmelidir. İşlem lokal anestezi altında yapılabilir. Vazektomiden 8 hafta sonra ilk semen analizi, 12 hafta sonra da ikinci semen analizi yapılır, eğer iki negatif sonuç elde edilirse hasta steril kabul edilir. Binde bir rekanalizasyon (kanalların kendiliğinden açılması) olabilir ve operasyon tekrarı gerekebilir. Vazektomi operasyonun önemli bir komplikasyonu yoktur. Bazı erkeklerde, vazektomiden sonra sperm antikorları gelişmekteyse de bu reaksiyonun herhangi bir sistemik etkisinin olduğuna dair bir bulgu yoktur. Temelde geriye dönmez sürekli yöntem olarak kabul edilen vazektomide, son zamanlarda uygulanan mikro cerrahi ile rekanalizasyonun (kanalların tekrar açılmasının) %70-90 başarılı olabileceği belirtilmektedir.
Kadında Cerrahi Sterilizasyon (Tüp Ligasyonu): Tüm dünyada uygulaması giderek yaygınlaşan çok etkin bir yöntemdir. Vajinal ve abdominal (karından) yaklaşım mümkün olmakla birlikte son yıllarda abdominal yaklaşım tercih edilmektedir. Doğum sonrası ya da normal dönemde, mini laparotomi ya da laparoskopik yöntemle tüplerin kapatılması, bağlanması ya da koterize edilmesi (yakılması) dir.
Mini Laparotomi: Genel anestezi altında doğum sonrası göbek altından, diğer zamanlarda ise pubisin 3 cm üzerinde 2-3 cm'lik küçük bir kesi ile karın boşluğuna girilip tüpler ayrı ayrı bağlanır. Kesi yerinde iltihap, hematom (kanama) ya da yöntemin başarısızlığı bildirilen komplikasyonlardır.İtinalı cerrahi ile komplikasyonlar minimuma indirilebilir. Bu teknikle mikro cerrahi ile reanastamoz (kanalların yeniden açılması) %50-70 arasında başarılı olabilmektedir.
Laparoskopi: Bu endoskopik yöntemle tüp ligasyonu giderek yaygınlaşmakta ülkemizde de birçok merkezde başarıyla uygulanmaktadır. Bu yöntemin üstün yönleri, daha az travmatiktir, daha az zaman alır, ameliyat sonrası iyileşme daha hızlıdır. Operasyon öncesi hastaya yöntem detaylı olarak anlatılmalı özellikle yöntemin kalıcı olduğu belirtilmelidir. Hastanın hastanede yatması gerekmez aynı gün taburcu edilir. Normal aktiviteye 2 gün sonra başlayabilir. Operasyon sonrası hafif ağrı olabilir. Laparoskopi yapan hekimin deneyimi ile komplikasyon hızı ve başarı oranı direkt ilişkilidir. Gebelik oranı %0,2’dir. Mikrocerrahi yöntemlerle ve yine laparoskopik olarak, %50-80 oranında başarı şansı ile tüpler açılabilir.
2004 yılında Kuşadası devlet hastanesinde sizin sayenizde hayata döndüm .Endometriosiz ameliyatı olmuştum Ozaman teşekkür etmiştim ama tekrardan size çok teşekkürler Çok ilgilenmiştiniz Sonsuz teşekkürler Üzeyir bey.
Her iki doğumumda da kendisinin engin tecrübeleri ilgi ve hassasiyeti yoluma ışık tuttu ilk doğumum normal ikinci doğumum ise 11 yıl aradan sonra normal doğum ile başlayan ancak zorunlu olarak spinal sezaryen ile sonlanan bir operasyondu.Tecrübesi ve Zamanında müdahalesi sayesinde bebeğimiz hayata tutundu. Kendisine minnettarım.
Tedavim sırasında içten ama profesyonel tavırları ile beni korkularımdan uzaklaştıran,ameliyat öncesi,sırası ve sonrasında son derece titiz davranan ve çok kısa sürede sağlığıma kavuşturan Sayın Üzeyir KALKAN'a çok teşekkür ederim. Türk Tıbbına başarılarıyla hizmet edeceğine inandığım Dr.Üzeyir KALKAN'ın adını duyacağımıza inanıyorum.Teşekkürler.